Eğitmek, öğretmek, geliştirmek gibi son derece değerli misyonları var okulların. Buraya kadar güzel de...
- Çocukları tam olarak nasıl ve ne amaçla eğitmek?
- Onlara neyi öğretmek?
- Ve gençleri hangi alanlarda geliştirmek?
Kelimeler altlarını doldurduğumuz kadardır. Daha doğrusu, kelimeler altlarını nasıl doldurursak öyle var olurlar. Altını işe yarar biçimde doldurmak için de zihnimizde mevcut veya potansiyel bir kavram ve ona bağlı bir gelecek hayali olmalı. Aksi taktirde o konu alışagelmiş döngüsünde devinmekten ve detaylarda takılmaktan ileri gidemiyor.
Anaokulu ve hazırlık sınıflarını saymazsak bile tamı tamına on iki yıl çocuklarımızı genel bilgilerle donatıp, onları yaşama hazırlıyoruz okullarda. Teorik olarak! Hedef, hatırı sayılır bir genel kültür ile farklı bilim ve sanat dallarında temel bilgilere sahip, bir veya birkaç dil konuşan, belli değerleri özümsemiş, dünyanın geçmişi hakkında bilgili, bugünü ile ilgili, geleceği konusunda düşünceli bireyler yetiştirmek. Tabii yine teorik olarak. Ama gerçekten teorik olarak çünkü ne yazık ki çoğu genç liseden bu kriterlerle mezun olmuyor.
İnsanî taraflarını geliştirmek, meraklarını güçlendirmek ve öğrenmeyi sevdirmek yerine, daha ileriki yaşlarda rahatlıkla öğrenebilecekleri -hatta bıraksak, bugün bile farklı ortamlarda ve farklı teknolojik kaynaklardan çok daha severek öğrenebilecekleri- konuları erken yaşta ezberletmekten öteye geçemiyoruz. Tam da beyinlerinin ikinci büyük değişimini (ilki iki yaş civarı olmak üzere) geçirdiği ergenlik yıllarında, yaşamda onları destekleyecek beceriler ve yeni nörolojik yollar kazandırmak yerine, nerede ve nasıl kullanacaklarını bile bilmedikleri parça parça bilgilerle ve kendilerini birçok konuda yanlış tanımlamalarına yol açan bir avuç kısıtlayıcı inançla mezun ediyoruz çocuklarımızı.
Yanıtların sürekli değiştiği bir dünyada, neden hâlâ bir yığın karmaşık ve birbirinden bağımsız bilgiyi dolduruyoruz kafalarına, anlamak mümkün değil. Doğru(!) cevaplar vermek yerine yeni ve yaratıcı sorular sormaları konusunda ilham verici olmayı da beceremiyoruz. Onun yerine odağımızdakiler hâlâ: Mutlak doğrular, ezber bilgi, hata bulma, derecelendirme, rekabet, dış disiplin, hiyerarşi, göreve itaat, ödül-ceza ve bütünden kopuk bireysellik. Yani kendinizi ve insanlığı bir adım ileri götürme niyetiniz varsa, hayatta işinize yaramayacak şeyler listesinin en başındakiler! Hatta bu saydıklarım, Dr. Clare W. Graves’in, insanın psikolojik ve sosyolojik evrimini incelediği Gelişen, Döngüsel Varoluş Sistemleri Teorisi’nin -yerini uzun zaman önce daha üst seviye düşünme biçimlerine bırakmış- ilk evre dünya görüşlerine ait ihtiyaçlar ve özellikler. Başka bir deyişle, yüzyıllar öncesinin değerleriyle yeni nesilleri yetiştirmeye çalışıyoruz! Sonra kendimize soruyoruz neden dünyada okul sistemi çağın bu kadar gerisinde diye... Mevcut dünya görüşümüz neyse, eğitim sistemimizin de onunla uyumlu olması kaçınılmaz oysa ki!
Elbette hiç de azımsanmayacak sayıda değerli öğretmen, sistemin sınırlarını zorlayarak çocukların yaşamlarında gerçek farklar yaratmaya çalışıyor. İşte bizim de hatıralarımızda kalan, bazen tek bir cümle ya da tek bir davranışla bile bize ilham olan öğretmenlerimiz de onlar.
Yaşam, elinizde hiçbir kaynak, alet, destek veya yenilenen bilgi olmadan post-apokaliptik bir dünyada tek başına kazanacağınız bir savaş senaryosu değil! (Gezegenimize karşı sorumsuz tutumuz devam ederse, bu senaryoya yaklaşacağız gibi görünüyor ne yazık ki. Yine de tek başımıza değil!) Ama biz sınavlarda çocuklara öyleymiş hissini veriyoruz. Tek başına... Hiçbir kaynak olmadan... Destek almadan... Ekip çalışması, beyin fırtınası yapmadan... Oysa hayat, küçük gruplar hâlinde yaşamanın önemini kavrayan ilk insanlardan beri sosyal bir olgu bizim için. Ve içinde bulunduğumuz çağda, herkesin benzer olduğu ve aynı şeyleri yaptığı değil, her bireyin kendi farklı ve güçlü tarafını ortaya çıkararak gruba hediye ettiği bir birliktelik. “Bir”i unutmadan “Bir arada” yürünen yol!
İşte onun için bütünü görmeliyiz. Bizim, içinde yaşamak ve çocuklarımıza devretmek istediğimiz dünya hayalimiz nedir, önce onu bulmalıyız. Sonra da sormalıyız kendimize: “O hayali gerçekçi ve sürdürülebilir kılmak için gençlerin hangi becerilere sahip olması, hangi değerleri önde tutması gerekir? Bizden sonraki nesiller neleri bizden farklı yaparlarsa, onları bu yolda destekler? Ve biz onlara nasıl birer kaynak olmalıyız ki onlar da kendi gelecek hayallerini yaratıp birlikte o hayale doğru yürüyebilsinler?”
Ancak ondan sonra, yazının başındaki sorulara ve daha nicelerine yanıt olabilecek yeni nesil okullar nasıl yapılandırılabilir diye düşünmeye başlayabiliriz. Çünkü;
“Eğitim, bir ateş yakmaktır; bir kap doldurmak değil.”
Socrates
Comentarios